27 Aralık 2011 Salı

Aralık


Şimdilerde kırmızı,yeşil ve beyazın adı oldu Aralık.
Ağaçlar-evler süsleniyor, yeni yıl kartları yollanıyor, hediyeler alınıyor... vs. 2012 den neler beklediğimize dair havada uçuşan mimler de cabası.

Yeni yıl beklentilerinden önce yaşanan yılın muhasebesini yapmanın daha doğru ve akıllıca olacağına inanıyorum.
Öncelikle geçen seneye nazaran bu yıl çok silik yaşandı benim için. 5 yıllık meslek hayatıma geçen yıl bir de üniversitede öğrenci olmayı ekleyip günü güne bağlamış ve kocaman bir yılı çarçabuk bitirmiştim.
Kah işlerimle alakalı etkinlikler kah üniversitedeki hocaların verdiği ödevleri hazırlama. Vize,final derken tükeniverdi koca yıl.
Bu yıl da yaptığım şeyler hemen hemen aynı.
Kendime bir katkı yapmadığım için kalbim müsterih değil.
 

FİRAK 10



Yoksul bir düşü yüzdürürken denizinde İstanbul'un, gözlerim sözlerin oluyor. Bahar dallarından değil belki ama soğuğundan yaşam sızıyor burda.
Gölgesiz çardakların nergis kokularını taze dem kokulu bir bardak çaya değişmeli, şimdi tam şu vakitte.

Güzel geçsin gününüz.

23 Aralık 2011 Cuma

Kazanan 3


On dört yorumdan biri cevap mahiyetinde olduğundan çekilişimiz on üç kişi arasında yapıldı.
Öncelikle daha önce kitap gönderdiğim arkadaşlara çıkmamış olmasına hem şaşırıyorum hem de seviniyorum.
Malumunuz üzere yeni bir blog ve çekilişe katılanlar üç aşağı beş yukarı hemen hemen aynı isimler.
Kazananı tebrik etmeden önce aralık ayında başka kitap hediye etmeyeceğimin haberini de vermek istiyorum. Şimdi bloglarda bi hediye furyasıdır gidiyor. Mübarek Muharrem ayı münasebetiyle başlatmış olduğum hediyeleşmeyi 2 ocağa kadar rölantiye alıyorum :)
Şimdi gelelim şanslı kişiye. Sevgili okul arkadaşım bu haftanın talihlisi.  Hamide_ozyurt@hotmail .com adresi üzerinden 7. yorumu ile bu güzel iki kitabın sahibi oldu. İyi günlerde okuması ve istifade edebilmesi dileklerimle tekrardan tebrik ediyorum.
Diğer çekilişim 2 ocak tarihli. Katılımlarınızı bekler hayırlı geceler dilerim.

Güzel geçsin geceniz.


FİRAK 9






Uykunun esiri gözlerim fecre dalıyor. Kızıl bir çiçeğin yapraklarının usulca açılışı gibi gün geceden sıyrılıyor. Kapanmamış göz kapaklarımın rüyası oluveriyor gökyüzü. Öyle sessiz ki İstanbul bu saatlerde . Sanki bulutların parmak ucu yürüyüşlerini , çiçeklerin sehere nazlanışlarını duyuvereceğim . Çoğunun başı yastıkta , kirpikler dalgasız denizlerin başıboş yelkenlileri .
Kar altında bensiz üşüyen sevgilinin durgunluğunda İstanbul...


Hayırlı Cumalar.

16 Aralık 2011 Cuma

Kazanan 2


Öncelikle katılan 10 arkadaşıma teşekkür ediyorum.
İkinci kitap hediyemizin şanslısı adını bilmediğim odgnn@hotmail.com  adresinin sahibi.
Kendisini tebrik ediyor kitaptan azami şekilde istifade etmesini diliyorum. Umarım hayatına ufacık da olsa bir güzellik katılmıştır.
Telefon ve adres bilgilerini mail olrak bekliyorum.

Güzel geçsin geceniz

15 Aralık 2011 Perşembe

FİRAK 8





Gözlerimden kalkıp, maviyi beyaz köpüklerle yırtan vapurlardan tanı beni.
Mektupları katlayışımdan, zarfa pul niyetine yapıştırdığım hayallerden tanı.
Rüzgara dokunmak için çıktığım uzun yürüyüşlerimi, yağmur kokusu sinmiş ıslak hayallerimi ,kirpiklerden düşen kelimelere gecenin sahip çıkışını anla.
Anla beni, sadece özleme.
Tanıdıkça ve anladıkça , dikeni acıtmayan bir gülün olabileceğini göreceksin.

13 Aralık 2011 Salı

Halet-i ruhiye


 

Otomatiğe bağlı kapılardan , otomatiğe bağlanan hayatları mesai saatleri denen kısmına bırakıyorken araçlar ve yolunu bile ayaklarım buluyorken ... "Başımı kaldırıp etrafıma bakmıyorum ki kendime nasıl bakacağım?" sorusuna muhatab bir ruh halindeyim şimdilerde.


Güneşin İstanbul'dan çok erken doğduğu bir şehirde erken kalkardı insanlar. Çünkü sabah erken olur, gün erken ışırdı. Üç beş eşyadan ibaret odama geldiğimde boş bir kabre uzanır gibi yatağıma uzanıp büzülür , gözlerimi kendime dikerdim.

Papatyalar vardı...Öyle bahar gibi bir mevsimdi. Papatyaların beyaz yapraklarını yolar gibi kendimde olanları yoklar ve başlardım kendimin çiçekli bahçelerini talan etmeye.

Körpe zamanlarım vardı. Ellerim ceplerimde ,acabaları bir ıslıkla yarım bıraktığım yağmursuz bir gece hatırlıyorum. Bir papatyayla aynı toprağa uzanmış ruhumun yanıbaşındayım sanırım. Soranlara kederden değil kaderdendir diyebiliyorum ölçülebilir mesafelere serpiştirdiğim hıçkırıkların uzağında. 

Ve gün düşüyor toprağa. İstanbul'da yine akşama yakın bir zaman. Şehir evine dönüyor telaşla. Ve yine sabahlar erken oluyor geceler hep erken.

Fotoğraf 2



Yağmur sonrası toprak kokan serin bir İstanbul akşamında, dudağımda türküler demleniyor...
Gözüm telefonda , aklım sende.
Gölgelerin kanadına sinmiş bir hasrettir payıma düşen. Yalnızlığıma dost,
çekingen adımlarıma cesaret veren sesini özledim.
En sevdiğim, şiirim.
Sessizliğinin ve de sensizliğimin çığlıklarıyla göl olan yalnızlığıma bir ses ver...

Fotoğraf 1


Sağ eli semaya, sol eli toprağa bakan beyaz gölgeler gibi;
bir gözünde bin hüzün, bir gözünde bir umut taşıyan;
yorgun, durgun suskun kadınlar...

Kaderin karasına inat, mavi yazmanla ağarmış saçlarını nazlarken, bir tutam isyan etmiş senin bütün bastırılmış isyanlarının yerine

Ey kadın!
bakışların yağmur damlası gibi gönül denizime düşüyor.

Şiir gibi çağıldayan bakışlarla susma...

11 Aralık 2011 Pazar

Kazanan


1- Zeynebi
2- Undenied
3- Kadriye F.
4- Ayşe
5- Adsız ( Hatice)
6- entropi_1980
7- Kalemin secdesi
8- beyazrüya90
9- hamide_ozyurt
10- Kısaca Fd

Katılan arkadaşlara teşekkür ederim.
İlk çekilişimizin talihlisi 4 numaralı yorum sahibi Ayşe Hanım oldu.
Ayşe Hanım tebrik eder en kısa zamanda adres ve telefon bilgilerinizi mail olarak yollamanızı rica ederim.
Güzel günlerde okuyup istifade etmeniz dileğiyle.
Diğer arkadaşlarım üzülmesin.
Hemen yeni bir kitabı sizler için seçtim.
Az sonra paylaşacağım postu

 



 
Hoşça bakın zatınıza

FİRAK 7



Benli düşleri senli düşlerle tutuşturup
adını yazdığım kağıttan gemileri salıyorum yangınlara.
Aynı düşte aynı renk olmayı diliyorum.
Yüreğin kağıt gemilerimin limanı,
adın sevincim olsun istiyorum.


9 Aralık 2011 Cuma

Resim



Ayaklarımın dibine  fotoğrafın düşmesinden sonra aldım kağıt kalemi elime. Koca kafalı, boncuk gözlü bir kızın kedi kuyruğu saçlarını resmetmek gelmedi içimden.  Biraz saç ilavesi yaptım. Ve biraz da oyuncak.




Sağ sol kavgasının olduğu , fakirliğin kol gezdiği yıllar.Hem okuyan hem çalışan bir babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya gelince yeşil naylon ayakkabıları,naylon bebeği olan bir kızın altı üstü bir fotoğrafının olması çok da yadırganmasa gerek :)





Can sıkıntısından ne yapacağımı bilemediğim;  kitap okumanın,film izlemenin hatta kahvenin bile cazibesini yitirdiği o anlarda çizdiğim resmi paylaşmak istedim.


İyi geceler

8 Aralık 2011 Perşembe

FİRAK 6



Gün çiseliyor ayaklarımın dibine,
Düşlerimin üstü açık kalmış
dualarını ört üstüme


Güzel geçsin gününüz

7 Aralık 2011 Çarşamba

FİRAK 5





Sülüs hatlı eskimeyen harflerle İstanbul yazılmış
sağ avucumu
duvarları gül yaprağından örülü sol yanıma bastırıyorum her yıla bir tane bahşedilen kış mevsiminde.
Gelecek baharın ilk çiçeği,
güneşli ve meyveli günlerin mis kokulu şarkısı olsun
bu soğuk İstanbul sabahında
yüreğimi kaplayan yağmurun sesi.

Günaydın



Gün yağmur kokuyor, gözlerim umut.
Kefensiz kelimelerimle gömdüğüm hayallerim var.
Gece renkli lalelerin nazladığı
mor sümbül kokulu çocuksu gülüşlerim...
Sabahın mahmur gözlerinde
Hayatın mahrumluğundan ötede
Güzel günler için
Günaydın

5 Aralık 2011 Pazartesi

DAİSY



 

 Filmin adı gizli aşkın sembolü olan "papatya". Geleneksel aşk üçlemesinde taraf tutmayı sevenlerdenim ben de. İyinin ve kötünün film ilerledikçe bulanıklaştığı , doğru ve yanlışın iç içe geçtiği bu filmde taraf olmak mümkün olmuyor.
Kendini koyamıyorsun ne kızın ne de diğerlerinin yerine. Dipsiz kuyuya atılan taşın sesini beklemek gibi bir şey oluyor ben olsaydım sorusunun cevabı.

Suya düşen biri için yapılmış köprü geliyor akla. Kapıya şaşmadan bırakılan bir saksının içine sığdırılış papatya tarlası. Ve daha pek çok şey.
Altı üstü bir film  ve zaten böyle şeyler hep filimlerde olur diyorsun kısık bir sesle.
Ve sonra aklında filmden kalanlarla duygu denizinde boğulup gidiyorsun.




4 Aralık 2011 Pazar

FİRAK 4



Güneşin uğramadığı odalarda , gölgesiz duruşlarımla bir zamansızlık anındayım.
İçimdeki kucaklaşmalara sırt döndüğümden beri , dilimden söz değil köz dökülür.

FİRAK 3



Yoksul bir düşü yüzdürürken denizinde İstanbul'un, gözlerim sözlerin oluyor. Bahar dallarından değil belki ama soğuğundan yaşam sızıyor burda.

Gölgesiz çardakların nergis kokularını taze dem kokulu bir bardak çaya değişmeli, şimdi tam şu vakitte.

29 Kasım 2011 Salı

Tufan



Her insan bir şehrin içindedir ve her şehir bir insanın içinde.Güneşli bir kış günü yaşanıyorken şehrimde , rüzgarla yürümeye başladım. Sık ağaçlı bir orman içindeydim ve ağustos böceklerinin sesleri  havadan sudan, iyilikten sağlıktan dem vuran iç sesime karışıyordu. Ne ben ormanın içindeydim ne de aylardan ağustostu. Vakit tufandan az önceydi. Yer ve gök sularını bırakmamıştı henüz. Gözlerin uzağında bir gemi gördüm. Acaba alır mıydı beni gemiye bu yalnızlığımla? Ben geldim desem... Eksik yanlarımı tamamlayan rüzgar ve ben... Alınmadım gemiye. Yalnızdım çünkü. Ve yağmur başladı. Ne yer sularını tuttu ne de gök sularını yuttu. Sonrası tufan. Ne şehir kaldı geriye ne de güneşli günler. Su sızdırmaz  bir kil tabakasıyla örtülü şimdi ve eski fotoğraflarda kaldı şehrim.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Sait Faik

Çoğuna göre sonbahar bana göre ilk kıştı kasım. Ve bu yıl  pek bereketliydi.
  • Kurban bayramı
  • Doğum günüm
  • 1o kasım
  • Sait Faik'in doğum günü
  • Öğretmenler günü
  • Hicri yılbaşı

Öykü tadında şiir, şiir tadında öyküler yazan Sait Faik'in doğum günü bugün. Yaşasaydı  105. yaşı için iyi temennilerde bulunacaktık.



 İstanbul, Ada, balıkçı, martı, gemi sevdalısı "Yazmasaydım ölürdüm" diyen kalem ehlinin bir öyküsünü okuyalım bugün. Burgazada'daki müze evin ziyaretçileri kabulü 2012 nin baharına kaldı.


"Önümüzde hayat... Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki her zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanmıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu." (Sarnıç)

21 Kasım 2011 Pazartesi

FİRAK 2



Yüreğindeki sevda kervanına yetişebilseydim,

her mevsim açardı

kitap aralarında unutularak

yaprak yaprak kurutulmuş yüreğim.

ilk kez, gitmek için gelmeyenle

son kez , yağmurda hüzünle yürünen bir düş bağışla bana.


17 Kasım 2011 Perşembe

FİRAK 1



Özlendikçe yasemen kokan , sabra mühürlü geceleri varmış İstanbul'un.

Martılarıyla anılan şehr-i İstanbul'un vapurları, yollarına dikilen gözleri yıldızların sayebanında görülmemiş rüyalara taşırmış.

15 Kasım 2011 Salı

Kasım

Kasım başkadır benim için.
Sait Faik ile aynı ayda doğmuş olmak mutlu ediyor beni.
Karla karışık yağmur ve üşüyen ellerimi hatırlatan rüzgar var İstanbul'da.
Adımlarım taşıyordu şehirden ve adımlarım şehirden taşıyordu yeşil bir coğrafyaya beni.
Aydınlıkla karanlık arası düşler gördüm göz kapaklarım kapanıp açılıncaya kadar.
Avcumla içtiğim suların , gür ağaçların , sarı yayla çiçeklerinin olduğu ; kıvrımlı yolların ve teknolojinin bitip huzurun başladığı yeşil çimenlerde otururken gördüm kendimi.
Ve yine İstanbul.

Rüzgar, savrulan damlalar ve ben aheste adımlarımın son bulduğu yerde otobüs durağındayım.

İkindi ile akşam arası bir zamanda bekliyorum otobüsü ve hayatın bana getireceklerini.



6 Kasım 2011 Pazar

Bayram


Bugün bayram.
Şimdiden uyarayım !!!
Sakın ha öyle kalabalık ve mutlu aile tablolarından, susmayan kapı zilinden, çikolata toplayan bayram çocuklarından, gelinlerden, damatlardan, torunlardan bahsedeceğimi sanmayın.

Öyle şıkır şıkır da giyinmedim. Sabah kalktığım gibiyim. İki görüntü arasında yedi değil sadece iki fark var. Saçlarım taranmış ve gözlerimdeki şişten eser yok ))
Bayram sabahı ve ailem şehir dışında. Sabahın 6 sıydı annemle konuştuğumda, çok daha sonra babam ve abimle bayramlaştım.


Bayram sabahı ve ben özenle hazırlanmış iki kişilik kahvaltı sofrasının tek sakiniyim.
Kız kardeşim bütün ısrarlarıma ve uğraşlarıma rağmen bana  eşlik etmedi.


Yediklerime olmasa da gördüklerime eşlik edin diye kahvaltı masasını görüntüledim.


Bundan yaklaşık beş yıl önceydi. Doğuda görev yaptığım ailemden 1400 küsür km uzakta olduğum bi bayram sabahı geldi aklıma. Kar kış ve bayram tatilinin üç gün olması ayırmıştı beni ailemden. Buruk ve ağlamaklı ses tonuyla konuşup , bayramlaşmış sonra da ağlamıştım. Şöyle güzel bir kahvaltı hazırlayıp kendimi mutsuzluğun içinden çıkaracaktım ki tüpün bittiğini öğrendim.. Hani büyük şehir olsa hazırlanıp çıkar, dışarda bir kafede kahvaltı edersin. Ama orası tüpçünün,fırının ve birkaç tane olan kafelerinin açık olmadığı bir il. Yalnız başına açtığım oruçlara mı yanarsın, ailemden uzakta bayram sabahına gözlerimi açtığıma mı yoksa tüpün bitip, sıcak bir bardak çaydan mahrum kalışıma mı üzüleyim bilemedim.

Yalnızlık zor . Ve ben 30 yaşını doldurduğum şu günlerde ilerisi için ciddi ciddi endişelenmekteyim.

Siz misafirlerinizi ağırlayın ben de yavaş yavaş kahvaltı masasını toplayayım.

Hepinize iyi bayramlar.

1 Kasım 2011 Salı

Pazardır


Koyu gri bulutların maviyi kapattığı, saatlerin geri hayallerin ileri alındığı bir pazardı. Tek nefesin ısıtamadığı odam bugün dar gelmiş , dört duvar tutamaz olmuştu beni . Pencereyi kapatıp, kapıyı açarken buluyorum kendimi. Ve ben İstanbul'u yeniden seviyorum.


Her zamanki durağa doğru yürümek gelmiyor içimden. Sanki farklı bir yönden,farklı bir tarafından başlamak istiyorum güne. Farklı bir duraktan biniyorum otobüse.
Cam kenarı bir yer seçip oturuyorum. Kulaklığım takılı, kitabım elimde ve ben yolculuğa hazırım. Kirpikleri birbirine değmeyenler ile aynı otobüste aynı yöne ama ayrı mekanlara doğru gidiyoruz. Elimde " Filler İçin Su " kitabı var. Çok satanlar listesinde, eğlenceli, akıcı kitap diye duymuştum da 20 lira verip almak gelmemişti içimden. Alış veriş merkezinde 5 liradan satışa sunulunca , altın bulmuş gibi sevinmiş hemen almıştım.


Sözlerini anlayamadığım, fısıltı şeklinde bir melodi eşlik ediyor hikayeye. Dişleri olmadığı halde ; rosto , elma ve koçanında mısır yemek isteyen 90lı yaşlardaki Jakob. Lapadan,püreden ve kabullenemediği bedeninden şikayetçi. Elma dilimlerini gördüğünde gözleri yaşla dolan 90 ve 20 li yaşları arasında gidip gelen Jakob hem meraklandırıyor hem duygulandırıyor.


Otobüs durduğunda Kadıköy'e geldiğimi anlıyorum ve üşene üşene iniyorum tısslayarak açılan kapıdan. Kahvaltı yapmadığım aklıma geliyor .Sahildeki kafelerden birine doğru hızlı adımlarla yürüyorum. Sanırım çok acıktım. Kaşarlı tost ve çay kahvaltım oluyor.


 

Çay istiyorum. Bir paket kraker açıp başlıyorum okumaya. Çay bitiyor sonra kraker. Sonra çay bir daha bitiyor. O zamana kadar müzik çaldığının farkında olamayan ben çalan telefonla kesilen melodiyi fark ediyorum. Zabıta gören seyyar satıcılar gibi aceleden toplayıp eşyaları, biniyorum indiğim otobüsle aynı numaralı otobüse.


Evdeyim. Pazar gününün tam ortasında. Yazma ve okuma isteğim kayboluyor yapılacaklar listesi sayesinde.


Önümüz bayrammış. 3 T geliyor insanın aklına. Temizlik, Tatil,Tatlı. Sevmemekle birlikte misafir odasını temizliyor ve kapısına kilit vuruyorum.


Sabahki hayata farklı başlama isteğim hayal oluyor. Durak ve güzergah değişikliği ile yetiniyorum.



En iyisi kahve içelim.

26 Ekim 2011 Çarşamba

Ada


Ekimdeki son cumartesidir. Hafta içi tepeleme biriken yorgunluğun giderileceği, geç kalkılıp uzun uzun kahvaltının edileceği tatil günüdür. Geç yatılmıştır da geç kalkılmamıştır o cumartesi. Ne de olsa bu yılın ekiminde başka cumartesi yoktur.Büyük hesaplar yapar gibi tek gözü kısıp 2-6 arası dört saatlik uyku neyime yetmez diye düşünür ve de uyar .

Saat yedi olduğunda evden çıkılmış Kadıköy'e gidecek otobüsün durağına doğru adımlar atılmıştır bile.Yarı uykulu ama coşkulu. Ne de olsa son cumartesi ve Ada'ya gitmek için şahane bir gündür.

09:05 Ada vapuruna bindik çantalarımızda simitlerle. İsmi gibi yüzü de ,gönlü de güzel yol arakadaşım ( Çiğdem) ile karşılaştığımız o yerde sıyrldık uykudan,uykulu hallerden. Espriler,tebessümler,gülüşmeler. Ne de olsa gençtik biz. Büyükler "cahil" diye hoş görecekti bizi. O yüzden rahattık belki . Ya da etrafın bütün olumsuz enerjisine ,seslerine,bakışlarına kapatmıştık kendimizi.Evet evet bu . Buydu o günü özel ve güzel kılan.

Hiperaktif çocuklar gibi koca vapur dar gelmiş kah pencere kenarı,kah orta kısım,ya da yarı kapalı mekanlara girip girip çıkmış ; fotoğraf çekip gülüşmüştük. İlk oturduğumuz yere geri döndük. Kafa kafaya verip aynı karede olmak için kol kaslarını geliştirici hareketlerle fotoğrafımızı çekme adına epey enerji harcadık. En yakınımızda bizimle aynı kısımda oturan; uyuduğunda önünde duran şapkasının içine bozuk para koymayı düşünüp gülüştüğümüz kişiden yardım istemeye karar verdik.Sağolsun kırmadı ve yardımını esirgemedi bizden. Arkadaşım çektiği fotoğrafın hoşluğunu anlatmak için kısık sesle adam işi biliyor derken bana , bizi duymuş olacak ki tebessüm ettiğini gördük. Sinema televizyon okuyan, kameraman,fotoğrafçı,muhabir sıfatlarının sahibiymiş meğer. Koca bir çanta , afilli bir fotoğraf makinası, çeşit çeşit lensler...Selam olsun ona da.

Ada'daydık artık. Güneşli güzel bir gündü . Gençtik ya, yürüyecektik . Bisiklet kiralama fikri cazip gelse de cesaret yetersizliğinden vazgeçtik.
Bir elimde simit bir elimde fotoğraf makinası; etrafımızda kedi ordsu,gelen faytonlar, giden faytonlar, yürüyenler,bisikletliler... Her nefeste yenilenen yaşam.

Adanın en yüksek tepesi Aya Yorgi Kilisesi'ne kadar yürüdük. Hristiyan inancına göre 23 nisan ve 24eylül tarihlerinde Aya Yorgi'ye kadar yürümek kutsal. İp de bağladın mı açılsın kısmetler, dökülsün ev, araba, eş, iş, aş))

Uzun, dolu dolu geçirilmiş bir tatil gününü yazma keyfini yaşamak harika.

Bir gününüzü bu güzellikleri görmek için ayırmanızı tavsiye ederek anlattıklarımın keyfini çıkarmanız için sizi yalnız bırakıyorum.


NOT 1 :Fotoğraflar bana aittir.
NOT 2 : Fotoğraftaki amca ile hiçbir bağlantımız yoktur.
NOT 3 : Kapladığım fazla alan dolayısıyla sadece kafası fotoğrafa layık görülmüş mor eşarplı benim ))















25 Ekim 2011 Salı

Sherlock Holmes



II. Abdülhamit'in polisiye tutkunu olduğunu , birçok roman ve hikayeyi dilimize çevirttiğini hatırladım bu filmi izlerken.

Gece yatmadan polisiye roman okuttuğunu birçok kişi bilmez bile.

Sherlock Holmes ; Conan Doyle'nin zihninden ve elinden çıkan bir karakter.

Kimya ve anatomi bilgisi olan müthiş bir gözlemci. Üstelik zeki ve karizmatik  ))

Gözlemlemeyi, düşünmeyi ve ayrıntıları sevdiren keyifli bir film.

Ben izledim, beğendim.
Darısı başınıza ))

Ocak



Ocağın yirmi ikisinde kar yerine yağmur yağıyor Şehr-i İstanbul'a .

Yeşil ampullu birkaç sokak lambasının aydınlattığı parka bakarken , gökkuşağı yiyip kelebeğe dönüşen midillilerin yaşadığı masal ülkesini düşünüyorum.

Üçte ikisi dolu , kahvesi süttozundan fazla , şekeri az olan kahvemden peş peşe yudumlar alırken "hiç erkek cadı yok" diyen suskun biri geliyor aklıma. Ben de ona uyup susuyorum.



-OCAK-

Diyet sitesine yazılanlar ))

15 Ekim 2011


  • NOT 1 : Aşağıda yazılanların diyetle hiçbir alakası yoktur
  • NOT 2 : Sağlıklı beslenme adına paylaşımda bulunduğumu sanıp değerli vaktinizi yazdıklarımı okuma ile heba etmeyiniz
  • NOT 3 : Keyifli anların paylaşılmasını her zaman istemiş ve de sevmişimdir
  • NOT 4 : Buyrun bir dilim sohbet
  • NOT 5 : Notlar baş tacı



  • Merhabalar
    Yağmur ve tatil olduğu için güzelden de öte , harika bir gün.Umarım herkes için güzel ve güzelliklerle dolu bir gün olmuştur.

    Bütün koşuşturmacalarıma inat ;daha çarşambadan hafta sonu için planlar yapmıştım.Cuma günü şemsiyeme rağmen sırılsıklam geç bi saatte eve geldim ve haftanın yorgunluğundan ya da ıslanıp üşüdüğümden dolayı erkenden uyudum .23:00 tü uyandığımda .Bi güzel akşam yemeği yedim .Hafta sonu ya ...Aman Allahım bi mutluluk bi mutluluk ...Biraz internete girdim .Eş dost bloglarını okudum ."Kitabım yurdum " diye bağrıma bastığım internet kitap satış sitesinde epey gezindim.Yığma kitap doldu listem .Olsun olsun ...Okumak güzeldir .Vallahi güzeldir )) Her ne kadar okumayı bekleyen kuyruk uzasa da .Ben biliyorum ki ayda 10 kitap devirmişliğim var .Kitaplarımı düzenledim .Kütüphaneme sığmıyorlar artık.Kendi evime çıktığımda bir odayı çalışma , okuma, etkinlik odası yapacağım .Boydan boya kitaplık...Ama camlı . Uğraşamam tek tek toz almayla.Burada bazılarına göre pis bazılarına göre tembel oluyorum .İkisi de değil .Kitap tozu alana kadar daha değerli işlere zaman ayırırım ))
    Neyse efendim .Alacaklarımı sepete ekledim . Sonra kahvemi alıp 2 saate yakın kitap okudum .( MASUMİYET MÜZESİ / Orhan Pamuk) Yattığımda 06:20 civarıydı .
    8:00 de tekrar kalktım.Aileme bi şıklık yapayım dedim ve iyi sayılabilecek bi kahvaltı sofrası hazırladım .Milföyden peynirli,zeytinli ve sosisli olmak üzere üç çeşit börek yaptım .İki tane de ben yedim ama hiç ekmek yemedim diye de eklermişim ( bi de yeseydin. Ç,,,,,Ş derler adama)
    Ya seviyorum ben kendimi .Ev halkının uyanan kısmıyla kahvaltı edip hazırlandım .
    Dışarısı soğuk. Dışarısı rüzgarlı .Dışarısı yağmurlu . Olsun efendim . Donacak ya da eriyecek halimiz yok ya ...Babamı da ikna edip arabamızla bi alışveriş merkezine gittik .100 tane kalemim olsun 1000 daha isterim . Kalem,kağıt,bardak tutkum bildim bileli var .20 çeşite yakın kalem aldım .Masam için 5 li kalem kağıt vs seti,çok fazla vaktimi alıyor 1000 likler diye 500 parçalık puzzle aldım .Ve tabiki kitap ..."FİLLER İÇİN SU" Sara Gruen . Sonra aldım, aldım ,aldım ...
    Eve geldikten sonra ilk iş kalemlerimi denemek oldu .Sonra bir hışımla puzzle paketini açıp, kız kardeşle oturduk başına ( sabaha puzzleyi tamamladık)


    Diyet sitesinin içeriğine uygun olmasa da ,Yazdıklarımı şu cümlesine kadar okuyan herkese selam olsun .
    Sevgilerimle




    Lalezar ile Cilvekar cariyeler ve kandil  / 500 parçalık puzzle


    Aldığım ve bir iki güne kadar filmini izledikten sonra okumayı düşündüğüm kitap





    24 Ekim 2011 Pazartesi

    Nar Kabuğu


    Yavaşça açıldı yaprakları günün. Soğuğun ve rüzgarın sabahla buluşmasında ben de vardım. Yüzümde geceden kalan, sabaha kadar mayalanıp çoğalan bir tebessümle balkona çıkıp, hayattan horoz şekeri tadında kocaman bir nefes kopardım.

    Serin bir bekleyiş var coğrafyamın topraklarında. Gün doğmadan uyanmışların kabuğuna vuruyor zaman. Sanki yüzlerce nar tanesi saçılacak önüme.
    Güzel geçsin gününüz.




    Gece


    Bir gece vaktindeyim. Geceye yıldız yıldız dağılıyor 

    İstanbul. Kıpırtısız kalbime , açık olan pencereden rüzgar

    değiyor uykuların rüyalara karıştığı saatte.


    Renkleri kelimeler olan müthiş bir tablonun sahibi
    geliyor aklıma.

    " Her yüz bir şehir gibi. İlk baktığında yabancı gelir
    insana. Zamanla anlarsın nereleri çıkmaz sokak nereleri
    seyfiye yeri. Neresinden izlenir bu güzel şehir nereleri 
    dipsiz kuyu. Ve bir zaman gelir,tanımadığın bi şehir
    memleketin olur."


    Ne kadar da manidar. Ne kadar da yerinde.
    Hüzünlü bir hikayenin mutlu biten son cümlesi gibi
    hatırda güzel kalsın .




    Ağa Kapısı

    Perşembe günü işim  erkenden  bitti .
    Yağmurda çamurda, kapatılmış yollarda otobüssüz, tramvaysız gezen ben eve gidip  oturur muyum?
    İki arkadaşımla düştük yollara. Eminönü'nde buluşup simit kafede kahvaltı yaptık . Kapalı çarşıyı gezdikten sonra , Beyazıt tarafından  Süleymaniye yakınlarında olan  Ağa Kapısına gittik . İstanbul'a gelip de O mekana uğramadan oradan denizi izlemeden ; rengarenk çayların ,şifalı şerbetlerin,bol köpüklü kahvelerin tadına bakmadan giderseniz dönün geri . Hem de hiç tereddüt etmeden ,

    Benim favorim Osmanlı şerbetleri . Makedonya dağlarındaki böğürtlenlerden yapılmış BROWNİSSA yı mutlaka tadın .

    Mekandan olsa gerek sohbetler de daha bi samimi daha bi keyifli . Bir saati aşkın bir süre oturduktan sonra
    Süleymaniye Camii'nin hemen karşısında trafikten, gürültüden , kalabalıktan uzak kurufasülyecilerin sıralandığı yerlerden birine oturduk. Dışarda,ekmeği bana bana,turşunun acısından ağzımızı kavura kavura sohbetli, kahkahalı,huzurlu bir şekilde yemeğimizi yedik.

    Biraz dolaştıktan sonra başka bi yerde Haliç manzarasına bakarak türk kahvelerimizi içtik.
    Ben fotoğraf çekerken fincanım ters çevrilmiş .Falcısı hazır. Kafasında anlatacaklarını tasarladığı her halinden belli olan yaramaz arkadaşım güzel güzel sırıtıyordu .
    Bir sürü göz, ama azıcık kısmetle bir iki yolu da ekleyerek bitirdi. Ya bu fincanda yol,göz ve kısmet harici bir şey olmaz mı? Yeni nesil biraz daha renk katabilmeli yorumlara ))

    Yeme içme faslı bittikten sonra Polonya Pazarında şahane bi çakı gördüm .Ve o çakıyı satın aldım . Yaklaşanı deşebilecek sivrilik ve uzunlukta

    Bilineeeee,
    ))




    Yanımda makinam yoktu. Manzaranın ve anın hatırına telefonla çektiğim fotoğraflardan ilki. Mekana tekrar gidilip daha güzel fotoğraflar çekilecek ve eskiler yenilerle değiştirilecek ))






    Fiyatları görmeniz için değil; şerbet isimlerinin hoşluğunu yaşamanız için görüntüledim. 


    İşte benim favorim. Brovnissa. Makedonya dağlarından toplanan böğürtlenlerle yapıldığı söyleniyor. Bizim böğürtlenlerimizle yapılsa da güzel olur ))


    benzer
    benzer