13 Aralık 2011 Salı

Halet-i ruhiye


 

Otomatiğe bağlı kapılardan , otomatiğe bağlanan hayatları mesai saatleri denen kısmına bırakıyorken araçlar ve yolunu bile ayaklarım buluyorken ... "Başımı kaldırıp etrafıma bakmıyorum ki kendime nasıl bakacağım?" sorusuna muhatab bir ruh halindeyim şimdilerde.


Güneşin İstanbul'dan çok erken doğduğu bir şehirde erken kalkardı insanlar. Çünkü sabah erken olur, gün erken ışırdı. Üç beş eşyadan ibaret odama geldiğimde boş bir kabre uzanır gibi yatağıma uzanıp büzülür , gözlerimi kendime dikerdim.

Papatyalar vardı...Öyle bahar gibi bir mevsimdi. Papatyaların beyaz yapraklarını yolar gibi kendimde olanları yoklar ve başlardım kendimin çiçekli bahçelerini talan etmeye.

Körpe zamanlarım vardı. Ellerim ceplerimde ,acabaları bir ıslıkla yarım bıraktığım yağmursuz bir gece hatırlıyorum. Bir papatyayla aynı toprağa uzanmış ruhumun yanıbaşındayım sanırım. Soranlara kederden değil kaderdendir diyebiliyorum ölçülebilir mesafelere serpiştirdiğim hıçkırıkların uzağında. 

Ve gün düşüyor toprağa. İstanbul'da yine akşama yakın bir zaman. Şehir evine dönüyor telaşla. Ve yine sabahlar erken oluyor geceler hep erken.

2 yorum:

  1. ne kadar guzel bir kalbin var, karsiliksiz hediye verme dusuncen cok guzel, rabbim gonlune gore versin canim karsina hep iyi insanlar ciksin, peki bir sorum olucak, logunda ki yazilari kendin mi yaziyorsun siir olanlari zira cok guzeller :))
    hayirli gunler, ( hergun yazamasamda hergun bir kelebegin seni takip ettigini unutma ;) )

    YanıtlaSil
  2. Yorumunu soyledigin gibi yayinlamadim canim;) mail adresimi paylasmadim, ben yurt disinda oldugum icin cekilislerine katilmasamda yazilarini okudukca kazanmis kadar oluyorum :) yuregine saglik, hayirli ve bereketli gunler canim

    YanıtlaSil


Yorumunuzu yazdıktan sonra YORUMLAMA BİÇİMİ kısmında ANONİM seçeneğini işaretleyip yorumunuzu yayınlayabilirsiniz.

benzer
benzer