Mavi yeşil bir suyun kenarında, nilüferlerin arasında bir ince sızı var. Acı değil, ağrı değil… Sızı. Dert olan ama şikâyet edilmeyen bir sızı. En insan yanımı büyüten, en dua yanımın dilinden düşürmediği ince bir sızı… Narin yaprakları olan bir gül gibi tomurcuk bir sızı. Suskun zamanlarımda beni dinleyen… Bağıra bağıra suskun, durduğu yerde yürüyen… Nefes alan, büyüyen, gelişen ve genişleyen… Zamana meydan okuyan, kimselerin bilmediği ince bir sızı.
Elleri var “el” değil… Kimi zaman kırılmış bir çerçeve gibi yola dökülüverdiğimde orada öylece bekleyen… Arkamdan bakakalan fakat ona sırtımı dönemeyeceğimi bilen bir sızı… Köşeyi dönerken arkasında bıraktıklarına bir daha göremeyecekmiş gibi bakan gözü yaşlı bir sızı. Karanlığın içinde bilinmeze yürüyen bir sızı… Gece örtüsüne bürünüp başını yastığa koyduğunda sızısıyla baş başa kalan bir sızı…
Yeryüzüne her bakışımda, zihnimi kurcalayan her soruda, her efsanede bulduğum ve bütün gizemiyle bir sır gibi sakladığım… Umudu ve özlemi ellerinin arasında elden ele atıp tutan narin bir sızı…
çok merak ettim bu sızıyı...
YanıtlaSilyst...
Böyle güzel yazılar gördükçe, kıskanıyorum efendim. Kıskanmamak elde değil.
YanıtlaSilKelamınıza, yüreğinize, sızınıza sağlık :D.
Sevgili arkadaşım yst! Merak etme, başedebildiğim bir sızı.
YanıtlaSilKalemin Secdesi; teveccühünüz efendim. Siz de olmasanız kapımızı çalan yok :)
Güzel geçsin gününüz